Kayıtlar

CİNAYET

Jack. O dünyanın en acımasız adamıydı. Önüne çıkan herkesten nefret ederdi. Ve kendisine görünen kişilere zarar vermeden yaşayamazdı. Bugüne kadar elinden kurtulabilen olmamıştı. Tüm canlılara zarar vermekten, işkence etmekten büyük bir zevk duymaktaydı. Zaman zaman kendisine de zarar veriyordu. Aklında sadece insanlara zarar vermek, işkence etmek ve öldürmek vardı. Başka bir şey düşünemiyordu. Ama artık yaşadığı çevrede zarar verebileceği hiç kimse yoktur. Issız bir dağ evinde, ormanın ortasında yaşamaktaydı. Dışarıdan bir canlı sesi duyması halinde hemen tetiğe geçerek avlanmak isterdi. Yaklaşık 3 gündür rüzgar ve yaprak seslerinden başka bir ses gelmiyordu kulağına. Artık kan istiyordu. Evden çıkarak biraz ormanın derinliklerine doğru indi. Hava kararmaya yakın akşam vakitleriydi. Ayakkabısının yere değmesiyle birlikte kuru yaprakların çıkarttığı çıtırtı sesleri bile ürkücü durumdaydı. Kuru yapraklar dahi onun ne kadar korkunç bir insan olduğunun farkındaydı sanki. Gözleri bir şah...

KABUS

Çok garip bir sessizlik. Bugüne kadar hiç görmediğim gizemli bir sessizlik. Etrafta herhangi bir ses, herhangi bir yaşam belirtisi yok. Sadece istemsizce adım atarken ayakkabı topuklarımın yere sürtme sesleri geliyor. Ve de beni takip ettiğini sanan gölgemi görüyorum. Öyle bir haldeyim ki artık gölgemin bile benimle olmadığını düşünüyordum.   Çaresizlik beni artık yiyip bitirecekti. Zevk alabileceğin herhangi bir aktivitenin olmadığını düşünmek, sanırım hayatta bundan daha acı bir his daha yok.   Adımlarımın dahi nereye gittiğine dair bir fikri bile yok. Bütün vücudum artık beynimden sinyal almadan kendi kararlarıyla çalışmaktaydı. Sol adımımı atarken sağ elimin öne gitmesi gerekirken kollarımın kıpırdamadığını görebiliyordum.  Acaba beni bu hale getirecek kadar ne içmiş olabilirim diye düşünmeye başladım. Neredeydim? Kaç saattir ne içiyordum? En son hatırladığım elimde bir rom şişesinin dibini görüyor oluşumdu. O an nerede ve kim olduğuma dair bir fikrim yoktu. Havanın...

İNTİKAM

Serin, hafif rüzgarlı sonbahar günleriydi. Pencere sonuna kadar açık, güzel bir uyku esnasında telefonun zil sesine uyandı Mehmet. Gözlerini açtı, telefonu açmak ve bu güzel havadaki tatlı uykusunu bozmak istemiyordu. Başucundaki sehpanın üzerinde telefonu ısrarla çalmaya devam ediyordu. Küfür ederek sehpaya yüzünü dönüp arayanın kim olduğuna baktı. "Gizli Numara" yazısını görünce saatte geç olduğu için telefonun sesini kısarak tekrardan uykusuna devam etmek istedi. Ancak susmak bilmiyor sürekli çalmaya devam ediyordu. Bu sefer gürültülere Merve uyandı ve Mehmet'e uyku sersemi kızarak; "Bak artık şu telefona belki önemli bir durum vardır" diye çıkıştı. Mehmet; "Tamam tamam kızma."  diyerek telefona doğru yöneldi. Telefondaki kişi ses tonunu değiştirerek; "kiminle görüşüyorum?" Mehmet; "Ben Mehmet de seni tanıyamadım bu saatte ne istiyorsun kardeşim, sapık mısın nesin?" Telefondaki ses kendi sesini belli etmemeye çalışırken aynı...